Sayfa yeniden yapılanırken, bir sürü şey birikti. Şimdi yine upuzun bir yazı çıkacak diye korkuyorum. Hayır, bu konuda yapıcı bir eleştiri de aldım üstelik! “Bazen, o kadar uzun ki yazıların, sonunu getirmiyor okuyucu”, dedi başka bir blogger arkadaşım. Haklı aslında. Ben de çok uzun yazıların sonunu getiremiyorum çoğu zaman, delicious’a atıp ya da işaretleyip, sonra okurum diyorum ama o sonralar hiç gelemiyor. İyisi mi ben bu yazıyı bölmeye çalışayım :)
Bu seferki gözlemlerim, ramazan ayı içerisinde bulunmamızdan mütevellit, iftar sofralı reklamlar serisi üzerine. Ramazan ayının başından bu yana, ramazan temalı o kadar çok yeni iletişim çalışmasına rastladım ki… Üstelik eskiden bu davranış daha çok gıda ağırlıklı marka ve ürünler için olurdu. Şimdi bakıyorum koladan çorbaya, sofralık yağdan bankaya kadar, sık frekansta ramazan temalı reklamlar dönüyor. İçlerinde en çok Sütaş’ı başarılı buldum, tek ürüne değil marka imajına yönelik neşeli, aile sofralarının keyfini anımsatan esprili bir çalışma olmuş. “Türkiye için iftar, Sütaş için iftihar vakti” şimdiden aklımda yer etti bile.
Söz ramazan temalı reklamlardan açılmışken, Kuveyt Türk’ün “Sağlam Bankacılık” temalı reklamlarına değinmeden edemeyeceğim. Reklamlarına diyorum çünkü bu tema ile birkaç reklam filmi varmış meğer, ben ramazan kampanyasının filmini ararken gördüm. Finansal hizmetler, pazarlama iletişimi açısından 5 duyu ile algılanabilir diğer ürünlere göre daha zordur, kabul, ben de o sektördeyim, ama farklı olacağım, farklılık yaratacağım ya da duygulara hitap edeceğim diye bu kadar da birbiri ile örtüşmeyen bir iletişim ve kurum kimliği olmaz ki… Kuveyt Turk kendini “sağlam bankacılık” ekseninde konumlandırıyor malum ve faizsiz bankacılık hizmeti veriyor. Ramazan için hazırladıkları reklamı izlediniz mi bilmiyorum, alt kattaki sevimli küçük çocuk, iftar vakti annesinin pişirdiği sıcak çorbayı üst kattaki yaşlı hacı teyzeye götürüp veriyor. Plot çok güzel, verilmek istenen duygu şahane, ama gelgelelim “sağlam değerlerimize sahip çıkmak” ile bankacılık, faizsiz bankacılık, katılım bankacılığı arasında kurulmaya çalışılan bağ kurulamamış, havada kalmış gibi duruyor. Ha ille de bağ olması gerekiyor mu? Hayır gerekmiyor. Ama örneğin İş Bankası bunu, benzer bir ton ile çok daha güzel anlatıyor. Baktığımız zaman benzer duyguyu izleyiciye geçirmeye çalışan aynı sektörden iki markanın iki ayrı reklam filmi. Sizce de biri kötü bir “me too” örneği değil mi? Buyurun izleyin, siz karar verin…